19 Kasım 2009 Perşembe

es es es es es (ki)

flim-flam eğitim dizilerinin ikincisiyle tekrar beraberiz. bugün başlıkta sanıldığı üzere eskişehirden değil, japonyadan çıkmış '5s' felsefesi hakkında bilgileneceğiz.

bu 5 adımın ilki olan sınıflandır, gereksiz nesneleri çalışma ortamından uzaklaştırmayı hedefliyor. bu işe ayıracak çok vaktim var diyorsanız bunu kırmızı etiket yöntemiyle yapabilir, son bir aydır dokunmadığınız herşeyi kırmızı etiketleyip, bir yerde toplayıp yerlerini değiştirebilir veya imha edebilirsiniz duruma göre. sırala/ düzenle kısmı için prensip, herşeyin bir yeri olması gerektiği. öyle ki herhangi bir şey yerinde değilse bunu anlamanız gerekiyor. sil/ temizle ismi üzerinde elinize bir bez alıp etrafı temizlemekle ilgili... bu adım, ayrıca sizi domuz gribinden de koruyabilir. standardlaştır, ilk üç adımı sürekli kılmaya ve en en iyi pratikleri günlük hayatın bir parçası haline getirmeye dayalı. sonuncu adım sahiplen/ sistemi koru. bu adım mesela iş arkadaşınızın zımbasını alıp sonra da sahiplenip asla geri vermemeniz olurdu felsefe japonlara ait olmasaydı belki, japonlar bu işi yeterli enerji harcayın ki eski sisteme dönmeyin olarak anlatmış.


bizim ofis fatma hanım ve cemrenin özverileriyle ilk 4 adımı gerçekleştirmiş ama 5. adımda kavram kargaşası yaşayarak zımba sahiplenme modeline dönüş yapmıştı.


doğru uygulandığında bu sistemin, iş yerlerinde verimlilik, moral ve kaliteyi arttırdığı, ayrıca düzensizlikten kaynaklı israfı azalttığı kanıtlanmış. ben de şiş, tığ, makas ve yünlerim için uyguladım... bakalım önümüzdeki günlerde flim-flam'da ne tarz değişiklikler gözlenecek?? :)

17 Kasım 2009 Salı

kız beni alan yaşadı



kravatın boynu sıcak tutma gibi bir fonksiyonu olmadığını bilimsel araştırmalarla kanıtladıktan sonra, kış geldi, sevgili üşürse kötü olur, aman zaten erkeklerin hasta olması da hiç çekilmiyor tarzı korkular, ve de bambu yününün dayanılmaz yumuşaklığı ile haftasonu ivme kazandırıp atkıyı bitirdim... renkler ne kadar belli oluyor bilmem ama, bu kış ben de birşeyler örücem diyorsanız, bambu yünlere bir şans verin derim... tüysüz, sıcacık ve yumuşacıklar...

bunun dışında haftasonu, annem ve arkadaşlarıyla nişantaşında 'barba'ya gittik. mezeler, müzik, eğlence süper bir meyhane. ödemeyi kredi kartıyla yapacaksanız önceden söylemekte yarar var, keza fiyatlar bir anda değişebiliyor:) 'ugly truth' izlendi, tam romantik komedi, çok da eğlenceliydi... 'wienerwald' da krauter'li yarım piliç... hmmm... pek mis...

11 Kasım 2009 Çarşamba

kravat


dün öğle arasında pencereden dışarı bakarken taksiye binen 3 takım elbiseli genç adam gördüm. yukardan ne kadar aynılar diye düşündüm. zaten takım elbisenin mantığı da lise üniforması ile aynı sanırım.
kabaca bir hesaplama yaptım. diyelim ki özel ilkokula gitmediniz ve takım elbise kravata ortaokul ile başladınız. yaş 11. emeklilik yaşı da en iyimser 61 diyelim hesabı kolay olsun diye. ayrıca sadece haftada 5 gün, günde 8 saat çalıştığınızı, hergün 8 saat uyuyabildiğinizi varsayalım. bu durumda 11 ila 61 yaş arası 50 yılınızın beşte birini takım elbise giyerek, üçte birini uyuyarak geçiriyorsunuz. çalışma saatiniz 10 olduğunda oranlar eşitleniyor. takım elbiseyi şenlendirmek için ele bir tek kravat kalıyor.
bu işe el atıp hayatımdaki iki erkeği de renklendirmek amacıyla araştırmalara başladım. http://www.purlbee.com/fathers-day-ties/ adresinde inanılmaz güzel açıklamalı ve kolay görünen bir teknik buldum.
göründüğü kadar kesinlikle kolay olmayan ama çok keyifli bir işmiş kravat yapımı. kestiğin parçaları telalıyorsun, sonra birleştiriyorsun, bol bol ütülüyorsun, içine sert dursun diye ayrı parçalar kesiyorsun, onları sabitliyorsun, boydan boya el dikişi yapıyorsun... sabrı olmayan kimseye tavsiye edilmeyecek iş yani...

10 Kasım 2009 Salı

time management


flim-flam eğitim dizilerinin ilkine hoşgeldiniz. hep yoğunuz, hep çok işimiz var ve hep kendimize ayıramadığımız zamanlar, yetiştirelemeyen işler var.

bugün, internette biraz araştırma yaptım, ne yapılıyor bu konuda diye... gördüğüm çoğu şeyi e ben zaten bunu 10 yıl önceki afs level eğitiminden biliyorum diye sevindim.

sonuçlar şöyle özetlenebilir:
  1. bir ajanda edinin. nerde daha rahat ediyorsanız, lotus olur, google olur, outlook olur veya benim keçe ajandalardan olur...


  2. planlamaya zaman ayırın. önünüzdeki bütün işleri, yılsonu hedeflerinizi, aksiyon planlarınızı vs. deadline'larını yanına not ederek çıkarın.


  3. işlerinizi öncelik sıralamasına sokun. bunu yapmak için bir sürü yol var. dilerseniz amerikan başkanı eisendhower gibi acil önemli matrix'i oluşturun. önce hem önemli hem acillerden başlayın, önemli değil ama acilleri delege edin, önemli değil ve acil değilleri silin gitsin:)) bir de pareto analizi var tabi. işlerin yüzde sekseninin zamanınızın yüzde yirmisiyle yapıldığı, ama geri kalan işlerin (yani tüm işin yüzde yirmisinin) zamanınızın yüzde seksenini alması teorisine dayanıyor bu ve kısaca yüzde yirmi zamanla yapılacak yüzde seksen işi yapın, yanlış anlamadıysam (ki kesin işime geldiği için yanlış anladım) gerisini boşverin diyor:))


  4. bu araştırmalar sırasında bulduğum bir de t-planning var. yani bu ajanda sayfasını t düzeninde kullanıp, bir tarafa randevu, toplantı gibi fiks zamanlı şeyleri yazıp, diğere tarafa zamanı esnek işleri yazmanız.
  5. bir de her zaman günlük iş listenizi yaparken yüzde yirmi oranında esnek olun... ansız gelecek telefonlar, çıkacak işler için ki kendinizi gün sonunda ay bugün de işlerin çoğunu yetiştiremedim stresine sokmayın.

bu arada tabi çalışma alanınızın düzeni, sizi işinizden alıkoyan şeylerin tespiti (ör: blog, facebook, iş arkadaşları, sosyalleşme...) ve kontrol altına alınması tarzı şeyler var. ikincisi için diyebileceğim birşey yok.. bence o alıkoyan şeylerin ne kadar zamanımızı aldığını bilip ona göre planlama yapmak, onları kontrol altına almaya çalışmaktan daha sağlıklı... misal işyerinde okunacak 30 sayfa varsa, onu eve götürüp yatmadan okuma, o zamanı da iş yerinde kafa dağıtmaya mutlu olmaya yarayacak aktivitelere ayırma gibi...

çalışma alanı düzenlemesi ile ilgili 5s hakkında bilgiyi de artık bir kutu mutu dikersem koyarım... bir ajanda koyucaz diye bu kadar kıvırdığımız yeter:))

9 Kasım 2009 Pazartesi

eğri gitmek varken, düz gitmek niye

yer yer iç sıkıntıları olmakla beraber aslında süper güzel ve yoğun bir haftasonu geçti. insan pazartesi olunca haftasonunun kıymetini anlıyormuş. cuma akşamı aralık ayında işi gücü bırakıp dünya turuna çıkacak hakan'laydık. http://80gunde20alem.com/ adresinden projesinin detaylarını izleyebilirsiniz. insan istemeden cesareti kıskanıyor:)

cumartesi; şişhane abajurcular, galata milk ve laundromat (siz de benim gibi keçe delisiyseniz http://www.artichoke212.com/ bir bakmakta fayda var!!), galata kulesi tepeye çıkış, bikinisiyle terasında çamaşır asan tahmini expat eşi, pazar; istinye park (ilk gidiş, hayal kırıklığı), ev, yeni pilates malzemeleriyle evde alınan verilen nefesler, sonunda kare battaniye çakması yastığımın bitirilişi....

işte fotoğraflar... ben çok beğendim.. hemen baş köşeye koydum...


bu arada cuma, bambu yünü aldım kazak yaparım kendime diye, ama sonra arda atkı istedi, atkıya döndük.. bambu yünü mükemmel bir şeymiş.. hem renkleri, hem kendisi yumuşacık!! yarıladım bile.. detaylar ve fotoğraflar inşallah en yakın zamanda burda.


6 Kasım 2009 Cuma

sewing is believing



bloğumun 100. profil görüntülemesi olmuş, nasıl heyecan anlatamam:)) hoş bunun rahat 60'ı benim acaba okuyan var mı diye girip bakmalarımdan kaynaklanıyor olabilir...

neyse dün pilates (6. dersime gittim, hala i love pilates big time), sonrası asmalımescitte bilimum kızarmış aperatifler, ve uzun zamandır düşündüğüm t-shirt'ü yapmak için koşarak eve gelme...

nette uzun araştırmalar sonrası bu kelime benzerliği nasıl olur da kullanılmaz diye mutlu olduğum, ve bugün gururla işe giydiğim t-shirt'ümle sabah yeni bir araştırma sonrası bulduğum http://theblackapple.typepad.com/inside_a_black_apple/2007/11/sewing-is-belie.html ve bu desen benimkine 5000 basar diye ağlayarak uzaklaştığım ve sonunu bağlayamadığım bu cümle:))

herkese süper haftasonları!!!

not: desen polisanın poliart tekstil kalemleriyle yapıldı. aynen yağlı pastel boyaya benzeyen bu kalemlerle a4 üzerine çalışıp sonra bildiğin kağıdı çevirip kumaş üstüne ütülüyorsun. sonuç harf tarzı şeylerde belki de benim beceremememden başarılı diil ama pastele gidecek desenlerde güzel olabilir düşüncesindeyim. denemek lazım...

5 Kasım 2009 Perşembe

deli mi dikti beni??





yoğun talep üzerine ilk göz ağrım fıldırı da koyuyorum. kendisinin kolları var, o açıdan herkesle tanışıp el sıkışabiliyor...

bu arada, denemek isteyenlere, daha önceki canavar patronunu http://craftschmaft.com/2008/12/10/tag-monster-pattern/ adresinden indirebilirsiniz. sevgiler...

3 Kasım 2009 Salı

experimental knitting


28 ekim yarım gündü, gece 00.30da ofisten çıktık. 29 ekim tatildi, geceyarılarına kadar çalıştık. vakıfta çalışmak kolay, oh rahatsın diyen bir sonraki insanın alnını cetvelle ölçmek (29 ekim dolayısıyla atatürk inkilaplarına saygı:)) istiyorum.


en azından toplantı sonrası annemlere gidip, bana ördüğü yeni elbiseyi deneme şansım oldu! çok teşekkür ederim annem... özellikle de bütün ortaokul-lise hayatım boyunca ördüklerine pek rağbet etmememe rağmen, bu konudaki deneyselliğinden hiç vazgeçmeyip süper şeyler yaptığın için:))

bu arada fazla kilolar gitmeli. haftasonu gazetede haberi vardı, 2 haftada en az bir kitap okumak gerekirmiş kilo vermek için. ben 'kayıp gül'ü okuyodum bu aralar, ama ismine yaraşır bir şekilde kaybettim kitabı, kendimi arda'nın annesinin mücverlerine verdim. biran önce kitaba geri kavuşmak dileğiyle... iyi haftalar:)