13 Aralık 2010 Pazartesi

biraz da teknoloji

şu son birkaç aydır kendisine platonik bir aşk beslediğim mathpunk son zamanlarda matematik ve el işi konularına da merak saldı, iyice gönlüme taht kurdu.

bahsettiği ürünlerden biri haber sitelerinden bir gün boyunca gelen feed'leri örme makinesine gönderip de kazak oluşumuna sebebiyet veren (nasıl konuya uzağım belli değil, bu anlatımla bakmaz o çocuk bana) newsknitter. websitelerini hayranlıkla izlerken bir baktım ki yaratıcıları, çıktığı yer, herbirşey türk. tam da silah yasa tasarısına sinirlenip bu ülkeden iyi birşey çıkmıyor mu diye isyanlardayken...


bir diğer hoşuma giden ve ulan ben bunu nasıl düşünemedim belli değil diye hayıflandığım ürün ise qr code kanaviçeleri. bir de isim koymuş, nerdle-point diye. pek şirin. websitesi için buyrun
 

ben eksik kalır mıyım hemen bloğumun kodunu aldım, kendime bir ara bir şeyler yapıcam. çok yastık yapasım var benim de ama şöyle bir yaka iğnesi de olabilir bilemedim...

12 Aralık 2010 Pazar

new year's wish list

geçtiğimiz haftalarda twitter'dan bir sonraki uyarıya kadar yeni yıl alışverişlerini durdurun çünkü flim-flam 12 aralık'ta bomba gibi geliyor tarzı yalan yanlış haberler vermişim. şimdi geline ör dik demişler yerim dar demiş gibi olmasın ama okul, iş, boyun tutulması, sosyal kelebeklik derken bizim de söz yerine gelmedi, sizlerden baskı ile söğüşleyeceğim paracıklar da cebinizde kaldı.

bu kış en severek öperek koklayarak ördüğüm tek model ahanda budur:


bu ne kardeşim demeyin, büyük düşünün.

üstüne etrafta kürk giyerek kendilerini daha kadınsı seksi güvenli zart zurt hissettiğini zanneden dangalaklara itafen peta'dan bir t-shirt (bu kürkle alakalı değil ama neyse):



altına türkiye'nin yeni online vintage gözdesi pampa'dan şu etek:


patilere de yağmurlu karlı günler için yeme de yanında yat hunter'lar:


bunlar da hem her ne kadar kışlık değil baharlık olduysa da çaktırmadan aklınızda kombini tamamlayın hem de demin öremeyen geline söylüyorum arkadaşlarım siz anlayın, hani bu aralar eskaza bana hediye filan düşünürseniz diyerek... 

geçmiş dünya rakı haftanızı kutlar, gözlerinizden öperim...

pies: müjdemi isterim haftaya photoshop derslerim başlıyor, çok beğendiğiniz foto kalitemde yükseliş görebilirsiniz 5 haftaya inşallah maşallah...

3 Aralık 2010 Cuma

2010 da bitti mi ne?

son 10 yılın en erken yılbaşı hediyesi bitirme işlemimi tamamladım. biran önce postaya da verebilirsem yıl tamamlanmadan ellerine ulaşan bu hediye çok süpriz olacak benim amerikalılara diye ümit ediyorum.

şimdi bu wikileaks filan ayağına abd'yle olan ilişkilerimiz sekteye uğrar diye ben iyi niyet göstergesi olarak yaptığım yastığı burdan da paylaşıym istedim. lookunuz wisconsin ala turca!

21 Kasım 2010 Pazar

deliye her gün bayram

bu bayram tatilini o kadar dört gözle bekliyordum ki, son bir ayın deli koşuşturmasını sonunda evde yalnız kalarak atacak, bir çok yarım kalmış projemi tamamlayacak, bir de üstüne üstlük birkaç günlüğüne istanbul yakını bir yerlere kaçamak yapıcaktım. pek tabi ki evdeki hesap çarşıya uymadı, biz apar topar hem de perşembe akşamından izmire gittik.

bu gezi esnasında selçuk'taki skydiving'den daha heyecanlı bir aktivitemi paylaşmak isterim ki, hayatımda ilk kez kupon toplamaya başladım. vatan gazetesi büyük örgü ve tığ kitabı veriyormuş. gözlerimi kapayınca dedem geliyor hep aklıma, her sabah gazeteyi alır almaz kuponları süper muntazam kesmesi ve ataçlayıp saklaması, son gün dolmakalemle zarfa adresi yazıp, sonra elimden tutup beraber zarfı postaneye götürmemiz. hala onun aldığı tabak takımını kullanıyorum evde. ne güzel. de ben şimdiden 15 kasım tarihli kuponu atlamışım bile. yine heyecanla yedek kuponu beklemekteyim. deliyim neden heyecanlanacağım belli olmuyor işte.

bu arada anneannemin evinden yastığını kaçırdım. okulda geçen hafta konumuz 70lerdi, nedense çok bir bağladım bir tarafımla bu minderi 70lere. (60lar galiba daha uygun bilemedim ama, zati i hate 70s)


bugün de sonunda vardığım evimde biriken binlerce işimi başarıyla erteleyip bulabildiğim en ince yün ve tığla modelini çıkardım. bu işten anlayanlar bozmasın lütfen biz de biliyoruz bunun modelini çıkarmakta bir numara yok. neyse işte yarım kalan projelere eklenmek üzere geldiğim yer... bitirirsem paylaşırım... sevgilerimle...


bu arada oya baydar'dan 'erguvan kapısı'nı okudum bütün bayram başka kitap yok diye, hem elimden düşüremedim hem de ne iç sıkıntısı yarattı vay ki vay.

10 Kasım 2010 Çarşamba

doğuştan fenerli


sanırım yeni moda olan bu mavi ojelere bayılıyorum. genel olarak mavi ve tonlarına bir ilgim olmasa da bu yeni moda maviyi pek tuttum. pantone numarasını verirdim ama daha o derse gelemedik, sevgiler.

şimdi biz maaile fenerliyiz, doğma büyüme kadıköylüyüm, okulum kadıköy anadolu, ben kulüp takımındaydım çok kısa süre de olsa havasını soludum, babam hala sporcusu.

çocukken taksiye biniyormuşuz annemle, tutturmuşum öne oturucam diye. tutturmak ama feryat figan, zaten bu huyum yüzünden de illallah ettirmişim tek çocuk kalmışım. neyse taksici dayanamamış demiş ki 'sen küçük olur musun en büyük sensin'. bendeki cevap burnumu çeke çeke 'hayır en büyük allah, sonra fener'.

uzun lafın kısası zeynep'çim yün beğendi, model beğendi, atkı örücem, amma velakin yarı yolda mavi yünüm bitti, gerisi sarı. ne alaka işte bağlanamıyor ama böyle. iyi fenerliyimdir bu arada, öyle maça gidip küfür etmem, başka takımlara saygılıyımdır, kimse izleyici olmayı bırakmasın yani:)) peace...


6 Kasım 2010 Cumartesi

ne var ne yok

dehşet iki hafta geçti, bitti. ilk haftayı istanbul'da park bahçe yok diyen bir sonraki kişinin alnını karışlamama sebep olacak clyde arama süreci sonrası -1 köpek, -2 kilo ve kuvvetle muhtemel depresif mesajlardan dolayı twitter'da -3 izleyici kaybı ile tamamladım.

ikinci hafta farklı ülkelerden +144 katılımcı ve beraberlerinde getirdikleri +1750 dırdır, tırtır ve fırfırla uğraşarak geçti. süper ki diplerde olan ruh halime yardıma ankara'dan gizem yetişti. dün katılımcıları geçirdikten sonra bu sefer +60 diğeriyle şaman dans grubu gösterisi, ve gizem'den 'dokunmayın duygu'ya uyuyacak' anlayışlılığı ile öğlenlere kadar süren dinlenme süreci.

sonrası evde derinlemesine sonbahar temizliği ve akşam evde yalnız iki haftadır ertelediğim ödevlerin tamamlanma çabası.


şimdi bu foto ne diyeceksiniz. bu benim ödev ortamım. ödevimiz balmain, balenciaga, marc jacobs ve d&g 2011 bahar yaz şovlarını izleyip, pazartesi için 4-6 t-shirt'lük koleksiyon için mood board hazırlamak.

şimdi bir siyaset bilimi mezunu olarak bu duruma çok içerliyorum. evet, biz kalın kalın kitapları okuyup anlıycaz diye kıçımız çıkarken moda tasarımı öğrencileri bunları yapıyorduysa makus kaderime içerliyorum.

ha bir de teknik çizim ödevim var ama onu gördüğünüz üzere erteliyorum. napıym 1/5 lik kafa- vücud oranına sahip biri olarak 1/9luk modeller çizmek ağırıma gidiyor galiba. bu bahaneyi hocanın yemeyeceğini düşünerek ödevime geri dönüyorum.

haftaya 3 gün dinlenme iznim var, hergün bloğuma yazıcam, o derece azimliyim...

25 Ekim 2010 Pazartesi

to be or not to be

o kadar boktan hissediyorum ki son üç gündür. zeynep'in bloğuna bakarken, bu videoyu buldum.



 bu akşam kapı çalınsa, eddie gelse, elinde csi miami full sezon. sonra kucağına yatsam, saçımla oynasa, bütün gece sabaha kadar csi izlesek. işte o zaman kendimi biraz daha iyi hissedebilirim sanki.

ya o, ya da clyde bulunsa. eddie gelmesin, clyde bulunsun artık lütfen ya hay küfür küfür küfür.

13 Ekim 2010 Çarşamba

breaking the stereotype



2010 kültür başkenti kapsamında yapılan bir sergi projesinin kapanış konferansı. edward said demiş, de-construct demiş, stereotype demiş, o kadar demiş de demiş ki bir gidip görmekte/ dinlemekte fayda olabilir.

22-26 ekim tarihleri arasında kumkapı'da istanbul 2010 sanat üretim merkezinde. ilgilenenler için detaylar
 

9 Ekim 2010 Cumartesi

350 hemen şimdi


atmosferdeki karbondioksit miktarının güvenli üst sınırı milyonda 350 parçacık. şuan ise çoktan 388. yarın (10/10/10) 188 ülkede 7176 farklı eylemle bu tehlikenin altı çizilerek yaratıcı çözümler paylaşılacak. sizler de yarın saat 15:00da galatasaray lisesinin önünde buluşarak bu 'eylemce'ye destek olabilirsiniz. istanbul'da değilseniz, size en yakın aktiviteler için http://www.350hemensimdi.org/ veya http://www.350.org/en websitelerine göz atabilirsiniz.

eylem masasında flim-flam pinleri de olacak. çok heyecanlı. herkesle yarın taksim'de görüşebilmek ümidiyle.

30 Eylül 2010 Perşembe

felt like an organizer

dağınıklığımı ekarte etmenin yolu yok belki ama kendimi iyi hissetmemin var. araştırdım, buldum. hepsi keçe. hepsinin yapımı kolay. bakıp bakıp diyorum ki, yarın birgün, tabi eğer istersem, derli toplu, çıtı pıtı, bakımlı, alımlı bir kadın olabilirim. hayat öyle kolay yani. dikmeyi bilene.








bu haftanın gerisi

bu haftanın ikinci yarısı çok hareketli.

30 eylül yani bugün kültürlerarası diyalog günü. istanbul'da kültür avı ile kutlanıyor. eminönü civarında koşuşan gençler görüp de kültür avı nedir diyenlere kulturavi.com.tr

akşamına bronx pi sahnede ölmeyen pantalonlar "die toten hosen"




1 ekim henüz ismini bilmediğim bir sergi açılışı var 2010 kapsamında sine'nin tablosu olacakmış, gidiyoruz bilgimiz yok. ama sonra new model army ghetto'da.

2-3 ekim tamirane'de demonation festival ülkemizden çıkan başarılı projeleri kutlamak ve desteklemek, iyi vakit geçirip, güzel müzik dinlemek için süper fırsat.


2 ekim akşamı saat 20:00da 3. köprüye karşı en yakın sahile inip bir mum yakıyoruz. biz moda'da olacağız. siz de mutlaka gelin. çok önemli işim var gelemem ama bir katkım olsun derseniz de http://www.2milyonistanbullu.com/ adresindeki imza kampanyasına katılın.

4 ekim dünya hayvanları koruma nedeniyle de 2-3 ekim haftasonunda bir çok aktivite düzenleniyor. 3 ekim sabahı haytap tarafından yine bir çok noktada eş zamanlı gerçekleşecek 'katilim kim?' desteğinizi bekliyor.


müzik ve aktivizm dolu bir hafta gerisi bizi bekliyor. lütfen siz de bir ses verin.

26 Eylül 2010 Pazar

2010 kültür başkenti: essen

almanya'da sadece essen'de değil, bütün ruhr bölgesindeki şehirlerde kutlanıyor 2010 kültür başkenti etkinlikleri. ziyaretimizin üstünden zaman geçti ama yine de paylaşmak istedim.

benim favori projem design kiosk'lar.


bir de 'crafting europa' diye konferanslarla desteklemişler. darısı başımıza. daha detaylı bilgi almak isteyenler için: www.designkiosk-ruhr.de

atma mahalleli din kardeşiyiz

geçen hafta buruk bir haftaydı, tophane olayları üstüne çok duruldu, ben de kendimce birşeyler eklemek istedim.

birincisi, mahallelinin mardin ve siirtli olması bu açıdan mutaassıp olmalarının sanki doğal bir olay olması ile ilgili. babaannesi mardinli dedesi siirtli biri olarak bölge insanı ile bolca zaman geçirmiş biri olarak anlamlandıramadığım, yüzyıllarca farklı din ve kültürlere ev sahipliği yapmış bir bölge insanının bu kadar tahammülsüz olmasının doğal birşeymiş gibi karşılanması.
büyük büyük dedem siirtli şeyh. büyük dedem eğitimci olduğu için istanbul'a tayin nedeniyle gelen bir aile bizimkisi. o dönemki ev, sanatçı ve edebiyatçıların uğrak noktası. dedem önemli bir bankanın genel müdürü, kardeşleri emniyet müdürü, asker, yedek parçacı. babaannem bugüne kadar denizine giren eğlencesi bol sinirlendi mi arapça küfürü basan bir kadın. kardeşleri, babam alman lisesindeyken sınıf arkadaşlarına almanca ve keman dersi veren süper gırgır insanlar. bugün hayatta kalan kardeşi jinekolog, diğeri süper babacan bir minibüs şoförünün dul eşi.

istisna diye bir şey yok. beyin daha iyi anlamlandırabilmek için herşeyi sınıflandırmayı sever, önyargılar ve stereotipler de böyle çıkar ya uymayan herşey istisna. oysa hayır bir gerçek, böyle bir yaşantı da var hem de hiç azımsanmayacak kadar.

ikincisi, olayların referandum sonuçlarına bağlanması ile ilgili. anadolu'nun birçok şehrini gezenler bilir. son yıllarda içkili yerlerin şehir dışına atılması, ve şehir içindeki tekel bayilerinin birer ikişer kapanması yeni birşey değil, referandum sonrası hiç değil. yine, son yıllarda turizmin çok geliştiği aynı mardin'de tekel bayi arayın mesela. sonrasında konuşalım. bu uzun bir süreç, şimdi bizim yeni yeni yerleştiğimiz mahallemiz basılınca farkına vardığımız.

üçüncüsü, hemen hemen her mahallelinin ağzındaki fuhuş yapıyorlar iddiası. aynı gün gazetlerde bir rus kadına tecavüz haberi. hostellerin açılması ve yabancı turistlerle sevişen türk genci. anlamı fuhuş, çünkü başkasını bilmiyorlar, ya tecavüz ya fuhuş. milletimizin bastırılmış cinselliğinde tek anlam bu adamlar yolda alkol alıyor sonra da sevişiyor. biraz kıskançlık biraz da bastırılmış duyguların yarattığı öfke gibi. ben de istersem ya tecavüz ederim ya da sevişenin kafasında şişe kırarım mantığı.

işte böyle, tophane olayları referandum sonrası gaza gelen toplumun olayı gibi algılanmamalı bence. sanki daha çok uzun bir sürecin, milletin bastırılmış duyguları üzerinde yıllardır oynanan siyasi oyunların sonucu.

naçizane fikrim yani.

sonuç: herkes birbirine saygı duymalı. şunu anlamak çoğumuz için mümkün değil. benim içki içiyor olmamın başkasına sakıncası ne. özgür irade isteyen içer isteyen içmez. ama madem rahatsız olunuyor, rahatsız olanın da gözüne sokulmamalı. saygı gösterilmeli. ha rahatsız olanlar da madem şikayette bulundular, bunla yetinebilmeli, biber gazı ve şişe ile girişmemeli. anlaştık mı?

4 Eylül 2010 Cumartesi

pin up girl

biraz önceki postumda belirttiğim gibi en sonunda benim de bir rozet makinam var!! biraz başlangıç seviyesi ama bu kaliteyle değil daha çok hızla alakalı birşey sanırım, çünkü çıkan rozetler gayet başarılı ancak süreç biraz acılı.

rozet makinamı ben fenerbahçe ve yavru vatan nişantaşında döne döne kutlarkene cemre'den hemen ilk sipariş geldi.

greenpeace'in bp için yeni logo yarışmasının kazananı laurent hunziker kardeşimizin tasarımı. (bu arada bunu demeden geçemiycem, arkadaş çevreye duyarlı olduğu kadar hunlara da duyarlı galiba:))


şimdi gelelim güzel habere, eğer bu bloğun izleyicisiyseniz, bana dilediğiniz görseli gönderin, size pin yapıp geri gönderiym. üstelik tercihinize göre sadece pin değil, ayna, anahtarlık ve isimlik gibi birçok değişik şekilde yapabilirim. tabi fotosunu çekip buraya koymama izin verirseniz bir de tam balkaymak!! sevgiler.

flim-flam rengarenk

havaların yavaş yavaş soğuduğu, sonbaharın yaklaştığı bu günler rengarenk oyuncakları meydana çıkarmak için süper zaman!


mükemmel bir berlin ziyareti sırasında edinilmiş holga


ve bir güzel wisconsin akşamı gönderilen badge-a-minit


haftaya almanya'ya gidiyorum, bu da wishlist'te (dikkatli gözler anlamıştır ama lomo pinlerim olsun diye:))

24 Ağustos 2010 Salı

okuyom ben ya

son bir aydır yazmıyorum. geziyorum, okuyorum.

wisconsin'deydim diye

st.peterburg'daydım diye




polonezköy'deydim diye

11 Ağustos 2010 Çarşamba

almanca bilenlere ve/ya bakmayı sevenlere


almanya'da bu derginin çıkışına denk gelmiş, ilk sayısını edinmiş, okumaya doyamamıştım. şimdiye kadar 2 sayı daha çıkarmışlar. daha da güzeli websitelerinde hem blogları var, hem dergileri online okuyabiliyorsunuz, hem de d.i.y. tüyoları veriyorlar. ilgilenenlerin bir göz atmalarında yarar var. %100 memnuniyet garantili. kendilerine burdan 'toll gemacht' diyor, yola devam ediyoruz. (next stop: russia)

5 Ağustos 2010 Perşembe

speak low if you speak upnorth

sosyal medya dediğimiz nesne/oluşum/herneyse insanların kendi reklamlarını yapma ve kendilerini tanınmak istedikleri gibi lanse etme konusunda süper bir platform. wired dergisi son sayısı bu işi abartıp da komik duruma düşen, insanları irite eden, kısaca kaş yapıyım derken göz çıkaran sosyal medyacıların hikayeleriyle doluydu.

ben daha önce shakira'yla akrabalığımı kanıtlayan yazımla (bkz. this time for africa) kendi reklamımı yapmıştım. şimdi de severek dinlediğim (ve hatta birçoğumuzun severek dinlediği) low grubunun nasıl manevi ablası olduğumu anlatacağım.

sevgili kardeşim noah'ın direktörlüğünü yaptığı stagenorth'a low geliyor diye duyduğumda ne alaka dedim. meğer grubun yeni basçısı steve ashland'lıymış, daha da ötesi benim bir zamanlar ki kankam tommy'nin küçük kardeşiymiş. ben oralardayken henüz 13-14 yaşlarında olduğundan kendisiyle bir muhabbetimiz olmamış olsa da buyrun yanda abisinin yıllığıma döşediği tam bir sayfalık yazı.

artık şimdi de olmadıysa, ben ne yapabilirim. önce shakira'nın kardeşi, şimdi low'un ablası. bana hala daha çok hayran olmadıysanız, bari buyrun müziğin keyfine varın...


Low "Breaker" from Sub Pop Records on Vimeo.

(bu arada benim gibi kör cahil olup bilmeyenler için bir de yan projeleri varmış. bkz.: retribution gospel choir )

4 Ağustos 2010 Çarşamba

handmade nation


13 günlük bir amerika ziyaretinden sonra yine memleketteyim. şimdi amerika diyince çoğu kişinin aklına new york, los angeles, miami filan geliyor. benimkineyse wisconsin. hani 'dogma'da melek rolündeki matt damon'la ben affleck'in cennetten kovulurlarken önlerine iki seçenek sunulmuştu ya; ya cehennem ya wisconsin diye... işte o wisconsin!

11 eylül olaylarından önce oralarda bulunmuş biri olarak futbol takımındaki lakabım 'turkish terror'dü. o zamanlar terörist olmak henüz şimdiki kadar korkulacak birşey değilmiş demek ki. işte ben de chicago'da iner inmez, hemen bir otobüse binip tuttum eski kalecimizin yanına doğru madison'un yolunu. yemem gereken yemeklerin, almam gereken kitapların ve görmem gereken dükkanların listesiyle. ilk durak fried fish ve bloody mary... ordan da ne zamandır merak ettiğim 'handmade nation' almaya! kitap aslında amerika genelinde craft'çılarla yapılan bir belgeselin çıktısı. kitap inanılmaz güzel röportajlar, makaleler ve resimlerle dolu. almak isteyenler için link


ben de hazır oralara kadar gitmişken birkaç yer ziyaret ediyim diyip wisconsin craft market ve state street'teki anthology'ye gittim.


bu arada bu gezmeler için geçici süreliğine evimi kiraya verdim, içinde dikiş makinam, düğme makinam, kumaşlarım ve yünlerimle. bu durumda dikip biçtiklerimi değil, gezip gördüklerimi, yiyip içtiklerimi anlatıcam bir süre. umarım sorun olmaz. sevgilerimle!!!







Handmade Nation Trailer




VideoLife Uzerinden Izle

13 Temmuz 2010 Salı

torba derdi beni gerdi

insan bloğuna bakarsa bağ bakmazsa dağ olurmuş. artık ben bile sıkıldım 30 yaş demekten ama olduk ya bir kere, aman yeni bir iş, yeni bir ev, yeni bir aşk olsun diye koşuşturmalardan benim sevgili bloğum da ilgisizlikten dağ olmuş.

türkiye, yavru vatan kıbrıs ve türki cumhuriyetlerde büyük coşkuyla kutlanan flimflam 30 yaş etkinlikleri son buldu. araya bir foça bir de bodrum sığdırıldı, dünya kupasına yetişemese de marsık kıvamında yanılarak gana milli takımına gönülden destek verildi. ahtapot paul'un tek kolu bile olunamadı. favorilerden birtek almanya'yı ilk üçe sokmanın mutluluğu ile yetinildi.

daldan dala atlamak ve eski metalcilerden kim kaldı demek isterdim ama anthrax mükemmeldi, itiraf ediyorum slayer ve megadeth'de yayıldım kaldım, sonra metallica da ayıp olmasın diye coştum, ve sonrasında yorgun argın evime döndüm. gecenin bir yarısı çat kapı annem. 'iyi ki doğdun' diye. şimdi herkesin annesi bir numara ya işte benimki de benim bir numaram. huysuz kızına 30 farklı hediye almış küçük küçük. 2010 guinness rekorlar kitabı, fenerbahçe dergisi, diet kola, bol bol milli piyango gibi. en güzeli hediye paketlerine yazık oldu diye üzülürüm diye korkusundan hepsini eski gazete kağıtlarına sarmış, bir de hepsine küçük hikayeler uydurup yazmış. işte bu yüzden anneler bir numara. benimki de benim bir numaram. bir de yanına izmirden teyzemi almış, sürpriz. o da başka bir bir numara.



bu plastik torba olayı beni valla pek üzer. en sevdiğim şey yıllardır bıkmadan usanmadan şukelaca market bakkal alışverişlerinde yok torba istemiyorum demek. amma velakin buna rağmen evde yine de bir torba enflasyonu oluyor arada.

craftzine.com 'da çok şirin naylon torba geri dönüşüm projeleri var. ben eksik kalmıyım dedim hemen torbadan ip yapıp ördüm. bir torbadan bu kadarlık bir kurdela çıkıyor. çıkan şey sadece fotoğrafta değil bu sefer gerçekte de birşeye benzemiyor, ama daha fazla zamanlı ve yetenekli ellerde mükemmel olacağını düşünüyor, sizlerle paylaşıyorum.


bir de ütüleyerek yapılan başka bir versiyonu var, onu da hemen deniycem. sizleri öpücem ve yatağıma gömülücem. iyi geceler..

24 Haziran 2010 Perşembe

this time for africa

herkes dünya kupası heyecanında. türkiye yok diye üzgündüm ama hemen kendime favoriler uydurup heyecana ucundan kıyısından katıldım. kazanınca en sevindiğim takım abd, gönül telimi her daim titrettiği için brezilya, maradona için arjantin, zaafım olduğu için almanya. of ya ilk dört bunlar olsa süper waka waka.



bu waka waka olayı beni feci sardı. ofiste beş dakikada bir çeşitli odalarda çalışma arkadaşlarıma waka waka dansı yapıyorum. shakira zaten benim akraba sayılır. kendisi de benim gibi yarı arap. aynı yarımadadan gelme bir akrabalığımız var yani. irlandalı bir grup arkadaşımın gazıyla almanya'da bellydance kursuna gitmiştik. ya ben türküm ayol her halimle kıvırırım dedim, ama olay şu ki kursa bir gittik , tam karşımızda kocaman ayna. başladık hareketlere ben hakkaten aynı shakira. ciddi bir araba kazası geçirip, kalça çıkığından müzdarip ama olsun. neyse bıraktım zaten ilk dersten sonra, baktım yoksa kaybedilen özgüven bir daha geri gelmeyecek.


neyse dün akşam, iki gün üst üste hem müslüm baba hem de gotan project konserlerini bedava girişlere rağmen ekmekten müzdarip gittim eve, küveti doldurdum. ne zamandır aklımda hiç keyfini sürmedim diye. istanbul'daki medeniyetler buluşması dergisini aldım, ohh buruşana kadar zevk yapıcam. amma velakin istanbul üzerine yazı sinirimi bozdu. istanbul halkı mutsuz, ermeni soykırımı ve yunan düşmanlığı ile yaşıyor filan gibi ifadeler vardı. ulan bir ermeni soykırımını siz ne zaman kabul ettiniz, iki dünya kupasından elendiler diye sevinmiş olabilirim ama en yakın arkadaşım yunan, ne düşmanlığı, üç zaten istanbul halkında yok mu ermeni, rum, ne biçim konuşuyorsun diye önce yazara sonra keyfimi bozduğum için kendime sinirlendim.


kalktım, afrika usulü elbise dikiyim bari diye. manken üzerinde patronsuz, teğelsiz, öyle uydurmasyon birşeyler diktim, hemen de bugün işe giydim. ilk tepkiler güzel. hadi bakalım... waka waka ehiye....

21 Haziran 2010 Pazartesi

yine yeni yeniden



uzun bir aradan sonra tekrar merhaba!!! farkettim ki arayı açmışım. sanırım doğumgünüm yaklaşıyor ya, hayatımda acayip değişiklikler olsun öyle yazıym bekledim... bayağı da kıyısından döndüm kocaman olayların ama olmadı işte... ben de klasik bir postla karşınızdayım!!

önce galatamoda, sonra bebek şenliğinde farkettim ki yurdum kadınları genelde kedi delisi. hiç köpek aksesuarlı nesneler yok etrafta. ben de aksi gibi köpek insanıyım. bugün internette gezerken ekşi sözlükte '30 yaşında güzel ama bekar kadın arızalıdır' diye bir başlık vardı. yorumlardan birinde sözlük yazarı 'kedisi olup olmadığını bilmeden, doğru ya da yanlış olduğuna hüküm verilemeyecek bir önermedir. kedi önemli.' yazmış. güldüm ben de, iyi ki köpek insanıyım, bari burdan yırttım diye...

neyse velhasıl işte bu akşam yaptığım kemikli kalpli bez çantam. yarın olsun takıym, geziym (ne yalan ya bayağı işe gidiyim... hoş havalar o kadar sıcak ki, klimalı iş yerimi pek takdir etmekteyim bu aralar)

bir de gitmeden minör de olsa gelişmeleri veriym:

doğumgünümde sonisphere'deyim. anthrax geliyor, ilk aldığım kaset, ilkokulda. pek severdim, 30 oldum, hala heyecanlıyım... sabahına foça kaçamağına gidiyorum hayırlı işlere inşallah. önümüzdeki ay da başka hayırlı işlere wisconsin'e.  işte bu kadar. gez gör maymuncuk... iyi akşamlar...


1 Haziran 2010 Salı

the answer to the life, the universe, and everything is NOT 30


uzun bir ara olmuş yazmalara. bu ay 30 oluyorum ve herşeyin cevabı 30 yaş bunalımı bu aralar, bu da ondandır diyelim. bu bloğun sahibesi de herkes kadar, belki herkesten az biraz gelgitli. yapıcak birşey yok.

14 yaşımı iple çekmiştim, çok net hatırlıyorum. herşey planlanmıştı, büyük bir kız oluyordum. arkadaşlarla kadıköy'e inebilecek, belki taksime geçebilecek, bir erkek arkadaşım olacak ve büyük kızlar ne yaparsa onlar yapılacaktı.

şimdi dönüp bakıyorum 30 yaşımı hiç düşünmemişim. aslında buna şükretmek gerekir sanırım yoksa 30 yaşına kariyersiz, aşksız, parasız girmek bayağı bozabilirdi insanı:)

böylece bozmayan şeyleri düşünerek mutlu olabiliyorum şimdi. diyorum ki;

     iyi ki son derece lüks evleri hiç çekici bulmadım. böylece cumbalı kagir yerleri yamuk evime bayılıyorum.

     iyi ki işime gelmeyen şeylerde olağanüstü beceriksizce davranmayı başardım. artık kimse sevmediğim şeyleri beklemiyor benden.

     iyi ki çok sevecen ve sokulgan bir insandım. şimdi insan seçerken, dışarda bıraktığım insanları tanımıyorum demiyorum.

     iyi ki depresif biriyim. mutlu oldum mu çok tatlı geliyor.

     iyi ki çoktan seçmede başarılıyım. geri kalan hayatta ne kadar şapşalca şey yapsam da 4 saatlik öss sonucundan dolayı insanlar kayıtsız şartsız zeki olduğuma inanıyor.

     iyi ki şuan evimde bunları yazıyorum, bob dylan dinliyor, arada kalkıp dansediyor, arada kahve içiyor ve de of ne sıcak ya terliyorum.

     iyi ki avrupa yakasında oturan bir kadıköylüyüm de vapur kadıköy iskelesine her yanaştığında memlekete dönmüşüm gibi neşelenebiliyorum.

     iyi ki burda pratik dikiş dergisi almışım, süper etek patronu var, çıkarttım onu dikicem şimdi.

     iyi ki daha hayatın anlamını bulamadım ve inşallah 42de bulurum da o zamanki başlığım anlamlı olur.

neyse işte iyi ki ben benim.

başkası olsaydım çok garip olurdu çünkü.

20 Mayıs 2010 Perşembe

sweet blog


sonunda bloğumu eş dosttan başka birilerinin okuduğuna dair bir kanıt geldi çok mutluyum. sevgili anekzura beni tatlı blog ödülüne layık görmüş... kendisini burdan sanal öpücüklere boğuyorum.

kural gereği benim de birilerine göndermem gerekiyormuş, ama şu sıralar severek takip ettiğim o kadar çok blog var ki. en azından yolu buraya düşenlerin göz atmasını isteyeceğim bloglardan 5 taneyi seçip gönderiym diyorum, işte listem:

1) sinemis candemir
2) meraklıyım
2) pipidisko
4) mutlu eller
5) fosi'nin hayalleri

şimdi bu listeden dileyenler de istediklerine gönderebilirlermiş... bu listede olmasalar da izleyicisi olduğum her bloğu severek ve ilgiyle okuyorum, burdan bildiriym!! ellerinize sağlık!!!

the bitch knows everything

90lı yılların sonlarında bendeniz wisconsin, a.b.d.'de öğrenciyken, her türlü soruya cevap olabilecek iki şey vardı: duct tape ve martha stewart.

martha, o zamanlar daha hapislere düşmemiş, kariyerinin doruk noktasında günlerdeydi. bizse insanların attıkları kıyafetlerini çöplerden toplayıp, todd'un süper keyifli martha gecelerini süslerdik... aradan 5 yıl geçip de todd'u ziyaret ettiğimde gururla martha'nın tüyolarıyla süslediği evini ve tarkan cd koleksiyonunu göstermişti. eşcinsel olduğunu sonunda açık etmiş (buralarda cinsel tercihinizi yaşamak zor oralarda kolay diyorsanız, bilginize amerikanın küçük kasabaları da pek bizlerden geri kalmıyor maalesef), türkiye'deki ekonomik kriz ve hortumlanan bankalar hakkında benden fazla bilgisiyle beni hayrete düşüren erken arkadaşı ve evlerinin alt katında kurduğu köpek kuaförlüğü işiyle mutlu mesuttu.
neyse geçen gün martha'nın websitesine rastladığımda, aklıma bu eski günler geldi. geleneksel macar ters aplike tekniğini keşfettim bu sayede, ve hemen denemem gerektiğine karar verdim. sizler de denemek isterseniz, linki burda. oldukça kolay aslında, kumaşın tersine deseni çiziyorsunuz, sonra keçeyi öbür tarafa iğneleyip, çizgiler üstünden dikiş makinesiyle geçiyorsunuz. sonra da düzüne çevirip, fazlalıkları makasla kesiyorsunuz.

ofisimizde tekrar tekrar alevlenen 5s günlerinden birinde (bilmeyenler için bkz. es es es es es ki yazım) atılan posta çuvallarından birini alıp, evde hem önümüz yaz kim bilir belki sahile giderim diye plaj çantası yaptım, hem de aplikesi kolay bir motif ve konuyla alakalı olduğundan keçeden geri dönüşüm işareti aplike ettim. yalnız bu aşamada dikkatli olmakta fayda var. benim gibi dikkatsiz olursanız, resimdeki gibi okları tersine giden geri gönüşüm işaretiniz oluyor. deseni çizerken ters çizmkte yarar var yani, öbr tarafın doğru yüz olacağını hesaba katarak.

son olarak duvar süslememden artan kurdalelerden biriyle de içinin kenarlarını geçtim... ortaya çıkan çantayı da ben şahsen pek beğendim... umarım sizlerin de hoşuna gider.


12 Mayıs 2010 Çarşamba

craft + activism = craftivism *


sizler de eğer 80lerin başında doğmaya isabet etmiş ve ilk gençlik yıllarınızdan itibaren tığdı, şişti, iğneydi, iplikti uğraşanlardansanız, çevrenizden mutlaka 'ahaha bu ne ananem gibi, abi biraz genç ol, cool takıl' lafı işitmişsinizdir.

ahanda o lafları edenlere kapak olsun, craft denen nesne trendy oldu, bizim gibi zamanın erken emeklilerine de gün yüzü doğdu.

benim şahsen bunu farketmem 2000li yılların başlarına denk gelir. ne zamanki almanya'da fakir bir öğrenciyken, kebapçıda garsonluk yapıp, harcamalar minimumda takılırken, ilk yılbaşı çattı, o zaman farkettim. dedim ki arkadaş bol, zaman bol, örgü örmek ekonometriye boş boş bakmaktan daha zevkli, yılbaşı öncesi bir ay ördüm durdum. yeni zelandalı pipisinde piercing olan ultra cool arkadaşıma tarhana çorbası eşliğinde yaptığımız yılbaşı kutlamasında hediye atkısını verdiğimde, çocuk gözler yaşlı 'hiç bu kadar özel bir hediye almamıştım' diye boynuma atladı, bir daha da kış boyu o atkı boynundan çıkmadı.

yıllar zarfında gerek amerika gerek avrupa her yerlerde pıtırcık gibi açılan kendin-dik-yap-sat dükkanları ilgiyle izledim.

neyse yıllar geçti, bende boş zaman azalması yaşanmadı, ben de dedim bakalım elalem bu olaya neler diyor. araştırdım, yazıyorum...

lindsay gibb 'state of craft economy' adlı yazısında bu yükselişi üç nedene bağlamış.

  1. ekonomik darboğaz

  2. ekolojik duyarlılık

  3. küreselleşen dünya'da yerelin önem kazanması
insanların el işi şeyleri almalarının veya kendileri yapmalarının sistemle sorunu olan insanlarda suçluluk duygusunu azalttığını belirtmiş. bir de tabi birşeyler üretmenin hayatı yavaşlatan meditatif yönü ve kazandırdığı iç huzuru da var.

evet aramızda birbirinin aynı seri üretimleri tüketmekten sıkılan insanlar var, ne yazık ki gelişmiş ülkelerde bizdekinden daha da fazla var. buna tepkilerini dikip biçerek, istediğini alarak değil kendileri yaparak edinmeyi tercih eden insanlar da var. ortak görüş yeni craft, d.i.y akımlarının punk etiğine yakın olduğu. juxtapoz dergisinin, faythe levine'ın ünlü handmade nation'ı için dediği gibi 'mesaj tüketim karşıtı, çevreci ve feminist. çıkan iş sadece güzel değil, hip, politik ve biraz da punk rock!'

bazıları kapitalist ekonomi çıkmazı devam ettikçe bu hareket de devam edecek diyor, kimi bu da her trend gibi 5-10 yıla kalmaz silinir diyor. ama şimdilik daha ne isterim ki!! örgü örmeye punk tavrı dedikleri günlerdeyiz, bunları da gördük şükürler olsun:)

* betsy greer'in terminolojisiyle craft ve aktivizmin günümüzdeki kol kola durumu. sinir oluyormuş başkası bu terimi kullandıkça ama 'insanların televizyonunu kapatıp birşeyler üretmeye başladığı günleri hayal ediyorum bazen' demiş. işte o benim... kızma ablacım, seni de severim...

8 Mayıs 2010 Cumartesi

herkes gider mersine

bendeniz gitti tersine... haftaiçi bütün akşamlar çıkıp, cuma akşamı büyük bir zevkle evde oturdum... ve işte bloğum da özüne döndü... bkz. sonunda yaptığım yaka iğneleri!!!



köpek çünkü bir yıl oldu ve hala ipşiri köpek gibi özlüyorum. alien çünkü bütün zamanların en sevdiğim filmlerinden, yarabbim 'alien resurection'da ripley'in kendi bebeğini öldürdüğü sahnede ağlamaktan gözlerim çıkmıştı yuvasından... sene 1997-98 o zamanlar, 2010 oldu, hala çok korkarım gün gelir benim içime de alien ekerler diye:)) elma çünkü yemesi zevkli, yapması kolay...

işte böyle... hava çok güzel ey dostlar!! hemen çıkıp spora ordan da babamların yarışı izlemeye hisara gitmem lazım!! sevgiler...